Geleneksel Türk Sanatı; Minyatür Nedir? Malzemeleri Nelerdir?
Latince "küçük olanı renklendirmek" anlamına gelen minyatürler, antik veya orta çağdan kalma bir elyazmasını süslemek için kullanılan küçük çizimlerdir. Bu tür ortaçağ resimlerinin genellikle küçük ölçekli olması, etimolojik olarak küçüklükle karıştırılmasına ve bunun küçük resimlere, özellikle portre minyatürlerine uygulanmasına yol açmıştır. Ancak aynı gelenekten büyümüş ve en azından başlangıçta benzer teknikleri kullanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu geleneği Pers etkisi altında başlamıştır ve Pers minyatürleri padişahlar tarafından yoğun bir şekilde toplanmıştır. Kısa sürede, yazılı anlatılara ve imparatorluk tarihini kaydetmeye daha fazla ilgi gösteren kendine özgü bir Osmanlı tarzı gelişti. Osmanlı tezhipleri saray yazmalarında da yoğun olarak kullanılmıştır.
Osmanlı’dan kalma minyatürler genellikle imzalı değildir, genellikle eserlerin bütünüyle tek bir kişi tarafından yapılmadığı için imzalı olmadığı düşünülmektedir. Baş ressam sahnenin kompozisyonunu tasarlardı ve çırakları siyah veya renkli mürekkeple tahrir denen konturları çizdi ve ardından minyatürü üçüncü boyut yanılsaması yaratmadan boyanırdı. Baş ressam ve çırakları, bazı elyazmalarında gerçekten de adlandırılmış ve tasvir edilmiştir. Perspektif anlayışı, yakınlardaki Avrupa Rönesans tablosundan farklıydı. Gelenek ve tasvir edilen sahne genellikle tek bir resimde farklı zaman dilimlerini ve mekanları içeriyordu. Minyatürler, dahil edildikleri kitabın bağlamını yakından takip ettiler ve bağımsız sanat eserlerinden ziyade daha fazla illüstrasyona benziyorlardı.
Minyatür sanatı malzemeleri nelerdir?
Minyatür için renkler, genellikle yumurta akı ve daha sonra seyreltilmiş arap zamkı ile karıştırılmış öğütülmüş toz pigmentler ile elde edilmiştir. Üretilen renkler canlı olmak zorundaydı. Sıcak renklerle yan yana kullanılan zıt renkler bu canlılığı daha da vurgulamıştır. Osmanlı minyatürlerinde en çok kullanılan renkler parlak kırmızı, kırmızı, yeşil ve mavinin farklı tonlarıdır.
Minyatür kâğıdı da minyatür malzemeleri arasında önemli yer tutmaktadır. Minyatür daha çok kağıt, fildişi, Hint kağıdı, parşömen ve aharlı kağıt üzerine yapılırdı. Aharlı kâğıt, nişasta, yumurta akı, kitre, üstünbeç ve zamk-ı arabi gibi maddelerden yapılır. Resim yapılacak kâğıdın üzerine arap zamkı katılmış üstübeç sürülür.
Osmanlı minyatürünün altında yatan dünya görüşü de Avrupa Rönesans geleneğinden farklıydı. Ressamlar, 16. yüzyılın sonlarında ve sonrasında artan gerçekçilik bulunmasına rağmen, insanları ve diğer canlı veya cansız varlıkları gerçekçi bir şekilde tasvir etmeyi amaçlamamışlardır. Osmanlı geleneği de doğayı taklit eden sanatsal eğilimleri reddetme eğilimindeydi, çünkü Sufizm'in (Osmanlı İmparatorluğu'nda popüler düzeyde yaygın olan mistik bir İslam biçimi) dünya görüşüne göre, dünyevi varlıkların ortaya çıkışı kalıcı değildi ve çaba göstermeye değer değildi. Bu Osmanlı minyatüründe daha çok stilize ve soyut çizimler ortaya çıkmasına neden oldu.
Minyatür sanatının tarihi nedir?
Birinci Mehmed devrinde, İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda, padişah ve saray erbabı için tezhipli resimli el yazmaları yapmak üzere Nakkashane-i Rum adlı ve aynı zamanda akademi işlevi gören bir saray atölyesi kurulmuştur.
16. yüzyılın ikinci yarısında Kanuni Sultan Süleyman ve özellikle II. Selim dönemleri, kendine has özellikleri ve özgün nitelikleri ile Osmanlı minyatürünün altın çağı olmuştur. Nakkaş Osman (genellikle Minyatürist Osman olarak bilinir) dönemin en önemli minyatür ressamıyken, Nigari portre resmini geliştirmiştir.
Matrakçı Nasuh, I. Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde ünlü bir minyatür ressamıdır. Topografik resim adı verilen yeni bir resim türü yaratmış; şehirleri, limanları, kaleleri hiçbir insan figürü olmadan resmetmiş ve farklı bakış açılarından gözlemlenen sahneleri tek bir resimde birleştirmiştir.
II. Selim ve III. Murat dönemlerinde ise klasik Osmanlı minyatür stili yaratıldı. Dönemin ünlü minyatür ressamları Nakkaş Osman, Ali Çelebi, Molla Kasım, Hasan Paşa ve Lütfi Abdullah'tır.
16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlarında, özellikle I. Ahmed döneminde, albümlerde veya murakkalarda toplanması amaçlanan tek sayfalık minyatürler popüler olmuştur. 17. yüzyılda minyatür İstanbullular arasında da popülerdi. Çarşı ressamları olarak bilinen sanatçılar, vatandaşların talebi üzerine İstanbul çarşılarında diğer esnaflarla birlikte çalıştı.
Osmanlı tarihinde Lale dönemi olarak bilinen yeni bir kültür türü III. Ahmed döneminde ortaya çıkmıştır. Bazı sanat tarihçileri, Osmanlı Barok denilen özgün üslubun doğuşunu bu döneme bağlarlar. Dönemin özellikleri Fransız barokunun etkilerini taşımaktadır. Bu dönemde III. Ahmed'in oğulları için büyük bir sünnet şenliği düzenlenirdi. Şenliğe sanatkârlar, tiyatro grupları, palyaçolar, müzisyenler, trapezciler ve vatandaşlar katıldı. Surname-i Vehbi adlı bir kitap bu bayramı anlatır.
Bu dönemden sonrasında da Osmanlı kültürünün Batılılaşması devam etmiş, matbaa ve daha sonra fotoğrafın devreye girmesiyle artık tezhipli resimli el yazmaları üretilmemiştir.
20. yüzyılın başlarında yaşanan buhran döneminden sonra minyatür, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti aydınları tarafından bir süsleme sanatı olarak kabul edilmiş ve 1936 yılında Güzel Sanatlar Akademisi bünyesinde Türk Süsleme Sanatları adlı bir şube kurulmuştur. Tarihçi ve yazar Süheyl Ünver, Osmanlı kitap sanatı geleneğini takip eden birçok sanatçı yetiştirmiştir.
Çağdaş minyatür sanatçıları arasında Ömer Faruk Atabek, Şahin İnaloz, Cahide Keskiner, Gülbün Mesara, Nur Nevin Akyazıcı, Ahmet Yakupoğlu, Nusret Çolpan, Orhan Dağlı ve yeni nesilden daha birçokları yer alıyor. Çağdaş sanatçılar genellikle minyatür resmi sadece dekoratif bir sanat olarak değil, bir güzel sanat formu olarak görürler. Geçmişin geleneksel ustalarından farklı olarak bireysel çalışırlar ve eserlerine imza atarlar. Ayrıca eserleri orijinal Osmanlı minyatürlerinde olduğu gibi resimli kitaplar olmayıp güzel sanatlar galerilerinde sergilenmektedir.
Daha fazla bilgi için "Yeni Başlayanlar için Minyatür Sanatı” kitabına verasanat.com’dan erişebilirsiniz.